SEÇİMLERDE AKP’nin büyük başarı elde ettiği; buna karşılık muhalefetin yeterince başarılı olamadığı hatta başarısız kaldığı açık. AKP, Cumhuriyet tarihinde sadece bir kere merhum Başbakan Menderes’e verilen desteğe benzer bir şekilde ikinci kez iktidara oylarını artırarak geldi. Sonuçlar MHP açısından kısmi başarı sayılabilir. Ancak partinin yeterince başarılı olamadığı ortada. Zaten gerek seçmenleri gerekse partililer yaptıkları açıklamalarda bunu dile getiriyorlar. CHP açısından durum açık bir başarısızlık. DYP ve Genç Parti ise hezimete uğradılar. AKP’nin başarısı mı? AKP Hükümeti’nin son beş yıldır uyguladığı politikalar ve bunların bazı sonuçlarına dayanarak yapılan değerlendirmeler, halkın vaziyetten memnun olmadığını ortaya koyuyor. Ancak sandığa gittiği zaman AKP’ye oyunu veriyor. Burada bir çelişki olduğu ortada. AKP, 2002 seçimlerinden önce Kemal Derviş tarafından hazırlanan bu programları eleştirmekden geri durmamıştı; ancak iktidara gelince programı aynen devam ettirdi. Tarım ve hayvancılık alanındaki kriz derinleşti. Aşırı değerlenen Türk Lirası’ndan dolayı sanayici, ihracatçı ve turizmci zora girdi. Sadece ihtalatçıların ve finans piyasasında parasına para kazandıranların memnun olduğu bir çark dönmeye başladı. Halkın geniş kesimlerinin bundan memnun olmadığı yapılan araştırmalarda görülüyor. Ancak, söz konusu ekonomi politikalarından zarar gören veya endişeli olan halk başka bir ankette de ‘yarın seçim olsa’ oyunu AKP’ye vereceğini söylemekteydi. Yani hükümetin ekonomi politikalarından gayri memnun; ekonominin büyük ölçüde yabancıların eline geçmesinden endişeli ve bütün bunlardan dolayı huzursuzluk duyuyor; ancak, aynı partiye oy vermekte beis görmüyor.
 Dış politikada da durum aynı 2002 yılında iktidara gelen AKP, AB konusuna dört elle sarıldı. AB konusunda İstanbul sermayesi ve eski Markist-yeni liberal medya kesimleriyle ittifaklar kurdu. AB konusu her derde deva gibi sunuldu. İki yıl boyunca her gün AB ile yattık, AB ile kalktık. Ama AB sürecine başlangıçta yüzde 75 ila 82 arasında verilen halk desteği son iki senede yüzde otuzların altına kadar düştü. Nitekim son seçimde AKP, AB konusunu kendi lehinde kullanmak üzere ağzına bile açamadı. Yani AKP’nin en önemli politikalarından birisine halk desteği düştü; ama aynı halk bu konudan bağımsız olarak yapılan kamuoyu yoklamalarında oyunu AKP’ye vereceğini söylemeye devam etti. Ortadoğu’da Amerika ile yürütülen patron-taşeron ilişkilerinde de durum aynı oldu. AKP, Türkiye tarihinin tecrübe ettiği en Amerikancı ve hatta en İsrail yanlısı hükümeti olduğunu göstermekten geri durmadı. Üstelik bu tavrını Amerika’nın bütün dünyada sevimsizleştiği bir dönemde yapmaktan sürdürdü. Amerika’ya gidip ‘lütfen bizi kullanın’ diyenler de, Irak’taki Amerikan askerlerinin sağ-salim memleketlerine dönmeleri için dua edenler de onlardı. Aynı dönemde ve hala Türkçe yayın yapan yaygın medya unsurları da Amerika’yı ve uyguladığı politiları güzel göstermek için uğraştı durdu. Ancak Türk halkı bu oyunu yutmadı. Yapılan anketlerde kararlı ve istikrarlı bir biçimde Amerika ve İsrail’in bölgesel ve küresel barış ve istikrara yönelik en büyük tehdit olduğunu haykırdı. Ve bu tavrını yapısal hale getirdi. Hala da aynı. Ama aynı halk Amerika önünde adeta diz çöken ve Amerikan yanlısı olmakla övünen bir iktidara oy verdi. AKP’nin kimlik tartışmalarını halk tasvip etmedi BAŞBAKAN Erdoğan ve AKP polit bürosu eliyle yürütülen kimlik tartışmaları da halktan yeterli desteği alamadı. Bilhassa Başbakan Erdoğan’ın Türk kimliğini sulandırmak ve sıradan bir etnik kimlik haline getirmek amacıyla başlattığı tartışmalarda kendi bölgesi Karadeniz halkı başta olmak üzere bütün Türk milleti itirazlarını ortaya koydu. PKK’lıların dışında hiç bir kesimden destek görmeyen bu tartışmaların bir başka versiyonu DYP lideri Mehmet Ağar’ın başını yerken, Erdoğan meseleyi ‘Tek Bayrak, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Devlet’ gibi yeterince içi doldurulmayan yeni bir söylemle geçiştirmeyi başardı. Kısacası halk, AKP’nin politikalarını tasvip etmediği halde, AKP’ye oy vermekte hiç bir garabet görmedi. İşte bu hususun muhalefet partilerinin yönetimleri tarafından etraflıca ele alınması lazım geliyor. Muhalefet partilerinin sadece AKP uygulamalarının eleştirisini yapmaları, bu eleştirilerin belli alanlarda sıkışıp kalması ve çözüm önerilerilerinin yeterince inandırıcı görünmemesi ilk akla gelen sebepler. Partilerdeki kadroların halkda bıkkınlık uyandıran isimler olması ayrı bir handikap. Bu liste epeyce uzatılabilir. Ancak görünen o ki, bu muhalefet anlayışı AKP’yi devirmek için yeterli olamıyor. |