EKONOMİDE kırılganlık, herkesi korkutmaya başladı... Dalgalı kur sistemini, kısa vadeli yabancı sermaye girişini, kısa vadeli politikaları göklere çıkaranların dahi bugün endişe içinde oldukları anlaşılıyor. Dünyada her şey denge üzerine kurulmuştur. Ekonomide bu denge daha önemlidir. Küreselleşmenin tek yanlı çalışması, dünyada reel dengeleri bozdu. Sermaye hareketlerini şişirdi. Finans sektörü, reel sektör aleyhine balon yaptı. Denge bozuldu. Risk arttı. Bu nedenle emtia fiyatları, başta petrol artıyor. Dalgalanma ile bir düzelme olur mu? Olmaz... Çünkü bu şişkinliğin inmesi için dalga boyu yetmez... Ters-düz olması gerekiyor. Sürdürülemez dengeler TÜRKİYE’YE gelince... Mesele daha karmaşık... Türkiye küreselleşme sürecinden en zararlı çıkan ülke oldu. Mevcut dengelerin sürdürülmesi de mümkün değil.. Nerden bakarsanız bakın, mevcut ekonomik dengeler sürdürülebilir görünmüyorÖ Bilinen sözle çözüm için... “Doluya koydum almadı... Boşa koydum dolmadı.” denilebilir. Sürdürülemez dengeler şunlardır... 1) 100 milyar dolar sıcak para ekonomide kırılganlığı artırdı. Dünyada veya bölgemizde, ekonomik veya siyasi bir hareket olursa, bu büyüklükte bir sıcak para krize neden olur. Merkez Bankası da sıcak para korkusuyla 70 milyar dolara ulaşan döviz rezervi tutuyor. Bunun yaklaşık 50 milyar doları MB’nin borçlarıdır. 2) Sıcak para girdikçe döviz arzı artıyor. Kur düşüyor. Düşük kur ithalatın artmasına ve cari açığa neden oluyor. 2007 Haziran ayı itibarıyla cari açık 32.8 milyar dolar oldu. Bu açığı kapatmak için ülke dış borca giriyor. Mevcut işleyen ve kârlı yatırımlarını yabancı sermayeye satıyor. Özel sektörün dış borcu 130 milyar dolara çıktı. Ani bir kur artışı özel sektörde iflaslara neden olacaktır. Konut kredisi 3) GİTTİKÇE reel sektörün payı azalıyor. İthalat içinde ara malı ve hammadde ithalatı artıyor. Bu sene bu oran yüzde 74’e çıktı. Buna karşılık ithalat içinde yatırım mallarının payı yüzde 14’e geriledi. Üretimde ithal ara malı ve hammadde oranı yüzde 60, yüzde 70’e ulaştı. İçeride yaratılan katma değer giderek azalıyor. Singapur gibi düşük nüfuslu şehirler veya nüfusu daha az bazı devletlerde de yaratılan katma değer düşük. Buna mukabil daha az nüfuslarına rağmen, ihracatları bizden daha yüksek. Bu ülkelerde ithalata dayalı üretim olur. Ancak bizim gibi nüfusu 74 milyon olan ülkelerde, ithalata dayalı üretim işsizlik demektir. 4) Başta ABD olmak üzere, mortgage’da da dengeler bozuldu. Bu piyasaya da spekülatif girişimler etkili olmaya başladı. Dünyada bu konuda iş yapan bazı fonlar zor durumda kaldı. Türkiye’de de artık bankalar konut kredilerini de sınırlı veriyorlar. Üstelik faizleri de artırdılar. İç talep daralıyor 5) Bu yılın ikinci çeyreğinde, büyüme oranı düştü... Özel tüketim harcamalarındaki artış hız kesti. Bu şartlarda daralan iç talebi, dış satışla da telâfi edilmez. Çünkü kur çok düşük. Rekabet gücü yok. 6) Petrol tüm ekonomiye girdi olmaktadır. Artan petrol fiyatları hem cari açığın artmasına neden olacak ve hem de iç maliyetlerin artmasına neden olacaktır. Bir yandan da talep daralması olduğuna göre, firmalar artan maliyetleri tüketiciye yansıtmakta zorlanacaktır. Bu şartlarda durgunluk riski ortaya çıkmış olmaktadır. Bu sorunlar günlük kısa vadeli çözümlerle veya bakkal hesabıyla aşılmaz. Yapısal çözüm gerekir. Yapısal çözümler de halka yeniden kemer sıktıracak, bazı firmaları zora sokacaktır. AKP iktidarı yapısal çözümleri, birkaç yasayı değiştirmek olarak görüyor. Gerçekte ise yapısal çözüm, reel sektörün payını artıracak, üretimde ithal ara malının payını azaltacak, istihdamı artıracak değişiklik yapmak demektir. Merkez Bankası, piyasaları oyalamak için faizleri 0.25 puan düşürdü... Bu oran ABD’de yüzde 5 dolayındaki faiz oranları için bir anlam ifade eder. Ancak gecelik faizlerin yüzde 17.50 olduğu bir ekonomide niyeti bile göstermez. |