8 Nis 2009

Medyaya "Mehdi" göründü

Selcan TAŞÇI
selcantasci@gmail.com
Yazı Tarihi: 08/04/2009

Medyaya "Mehdi" göründü
“İnancımı dünyanın her yanına yaymaya geldim”diyen ’Mr. Füme Renkli Emperyalist’ Obama’nın takipçisi olmak için her gazete temsil ettiği misyona uygun bir sebep buldu



Hindistan’dan bir fil gelmiş. Üç amadan biri filin dişine dokunmuş, ‘kaygan bir nesne’ demiş. Diğeri, bacaklarına dokunup, ‘Sütun gibi’ demiş. Üçüncüsü kulaklarını tutup, ‘Yelpazeden ibaret’ demiş... Gel zaman git zaman ABD’den ‘füme rengi bir emperyalist’ gelmiş. Bakar kör medyanın bir kısmı “demokrat” demiş, bir kısmı “laik” , bir kısmı “sempatik”. Ne file ‘fil’ diyen çıkmış, ne emperyaliste ‘emperyalist’. Obama manşetleri, gazetelerin misyonlarına göre bir gruplaşma yarattı: 1. Star: İslamla asla savaşmam, Yenişafak: Ailemde Müslüman var, Taraf: İslamla savaşmayız 2. Sabah: Obama’nın Ankara manifestosu, Zaman: Tarihi ve sıcak mesajlar, 3. Vatan: Siz de değişin, Hürriyet: Artık hepimiz değişmeliyiz 4. Cumhuriyet: Laik demokrasi vurgusu, Sözcü: Laiklik dersi,
Yazıişleri toplantısında, bu manşetleri hiç yorumsuz, yüksek sesle okumak bile, gözlerimizden yaşlar gelene kadar gülmemize neden oldu. Levent Kırca’nın ‘Olacak o kadar televizyonu’nun neden yayından kaldırıldığını anladık, bizim ‘Bu kadar da olmaz medyası’ varken Kırca’ya ne gerek var?
Güldük deyince... Gülmekle ağlamak kardeş... Bizim ki kederden...
Dini, ibadette bilmem ama ticaret ve siyasette kimseye bırakmayanlar Hüseyin’in ailesindeki Müslüman unsurlar(!)a dayanıp, “İslamla savaşmayız” sözünden pankartlar hazırlamışlar. Irak’ta 1.5 milyon Müslüman kuş gribinden mi gitti? Ki öyle de olsa ucu Mr. Füme Rengi Emperyalist’e dokunmaz mı?
Primat, ”Obama’yı dinlerken“ gözlerim kapalı diye başlamış... ”Serin serin Kapalıçarsı, Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa...“ hayal edecek hali yok. Belli yeşil yeşil Wall Street, sere serpe Los Angeles’a uçmuş... “En Amerikalı” seçilen Cengiz Çandar, (aman Mao duymasın) ziyareti yere göğe sığdırmayacak ‘3D’ formülünü geliştirmiş: Dürüst, duyarlı, dost...Türk siyasetinde ‘ebced’ yükselen değer ya, çağı yakalamak istedi demek ki.
Tabu yıkmaktan Taraf gazete, Erdoğan-Obama ilişkisini şöyle yorumlamış: Dünya ona, o Erdoğan’a hayran! Kamyon şoförlerinden bir esinlenme var. Yazarlarını da ”muavin ağızlı “ diye tanımladıkları için şaşırtıcı değil. Bu da onların ”2M“ formülü olmalı: Misyonlarına da, mayalarına da uygun, ikiyüzlü yalakalık....
Tarihi mesajlar çıkaranlar Abdülmecit’in gönderdiği kayayı kast ettiler herhalde.
Tarih, 7 Aralık 1959. Hürriyet Gazetesi’nin manşeti: Başkan Eisenhower dün geldi. Yarım sayfa Eisenhower konvoyu fotoğrafı. Taklar kurulmuş. Üzerlerine ”We like Ike “ yazılı dev posterler asılmış. ” Yes we can “ gibi birşey. Bir eskort ordusunun ortasında, üstü açık otomobilinden el sallayan Eisenhower kalabalık tarafından çılgınca alkışlanıyor. Altbaşlık: Muhteşem tören ile yüzbinlerce Ankaralı’nın karşıladığı başkan askerlere ”Merhaba“ dedi... Aynı sayfa,ss diğer başlık: Eisenhower için Ankaraya dün binbir çeşit hediye yağdırıldı...
Hürriyet’in önceki günkü “Welcome Mr. President” başlığından sonra Behiç Kılıç şunu yazdı: Koskoca bir ” Welcome sir..! “ Yuh yani!.. Obama, köyü Kenya’ya gitse Kenya’lı gariplerin aklına bu çapta yalaklık gelir mi acaba!?
Demekki 40 yıldır Türkiye medyasında hiçbişey değişmemiş.
Şeyh uçmaz, mürit uçurur dedikleri bu olmalı. Ama yer mi elin Amerikalısı... Zenci gördün diye, sen onu rüşvet ile köleleştirmeye çalıştıklarınla mı karıştırdın? Belli kulağına kar suyu kaçırmış birileri: Bir gün, iki gün tamam, ama sonra senin orana burana çaput bağlamaya, kömür karası lülerinine mum dikmeye başlarlar. Bir görün, sonra arkana bakmadan uçarak dön. Merak etme rüzgarları başkanlık uçağı olmadan bile aşırır okyanusu...
Değinmesek olmaz. İşte, sözün bittiği yerde olduğumuzu gösteren manşet: Allah’ın sopası yok! Sahi Rasmussen’i ismi lazım değiller itmiş olabilir mi?
‘Biz dün ne manşetler gördük, gül gül öldük’ terapisi bugünlük bu kadar. Bundan sonrasını işin uzmanına bırakıyor ve pediatristlerini göreve çağırıyorum: Farklı yaş ve cinsiyette, her biri de Genel Yayın Yönetmeni olduğunu iddia eden bir oda dolusu ‘yardakçı medya vak’ası’ var. Lütfen IQ testi yapınız. Sonuç koca bir “ZERO” olsa da, kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmeyin... Bu millet ne badireler atlattı, elbet bununla da başa çıkacaktır...





++++++


HEMEN UmutsuzluĞa kapIlmayIn, bu yazIlar da TESLİMİYET VİRÜSÜNÜN PANZEHİRİ OLSUN
ABD Başkanı barışçı olamaz
Amerika Başkanı Obama, Türkiye ziyaretine resmen yalan söyleyerek başladı. Anıtkabir’deki özel deftere güzel cümleler yazan Obama, Atatürk’ün ’Yurtta Barış Dünyada Barış’ sloganını da kullandı.
Dünyada barış amacına gerçekten inanan bir insanın, Amerika’nın başkanı olabilmesine imkan yoktur. Kişi bu hedefe gerçekten inansa ve bu amaç uğruna çalışmak istese bile buna izin vermezler. Sistemin gizli güçleri, başkanlarını hep savaştırır. Barışa çok angaje olan başkanlar ya bir şekilde yola getirilir ya da yok edilir.
Birçok insan Amerika’nın anayasası doğrultusunda yönetildiğini sanır. Bu gündelik bazı rutin kararlar açısından doğrudur da... Ancak Amerika’nın büyük çıkarları açısından yönetim anayasa metnine göre yapılmaz.
Amerika’yı asıl oluşturan, ona yön veren ve liderlerine yol gösteren asıl metin ’Manifest Destiny’ adlı bir başka metindir. Amerika daha oluşturulurken
ortaya çıkan bu metinde, Amerikalıların durmadan Batı’ya doğru genişleyip büyümeleri gerekmektedir. Üstelik bu bir tercih değildir. Bu, Tanrı tarafından Amerikan insanının alnına yazılmış bir kaderdir. Sonra yıllar içinde Amerikan sistemi bu durmadan genişleme politikasını K anada, Meksika, Küba ve tüm Latin Amerika’yı alma anlamında yorumlamışlardır. Amerikan müdahaleciliğin ve savaşçılığının temelinde o metinde yazılanlar vardır. 20’nci yüzyılda ise tüm dünyaya bu şekilde bakmaya başladılar.
’Manifest Destiny’ hayli dini bir metindir. Amerikan yönetici sınıfları durmadan büyümezlerse ve savaşmazlarsa, kendilerini Tanrı’nın emrine ve Tanrı’nın Amerika’nın önüne koyduğu kadere karşı çıkıyormuş gibi hissederler.
Amerikan emperyalizmini motive eden gerçek neden de budur. Özetle; ’Yurtta Barış Dünyada Barış’ sloganı bir Amerikan Başkanı’na yakışan bir slogan katiyen değildir.
* Serdar Turgut / Akşam






++++++


Askerimizi ağaç kovuğunda bulmadık
Kafasındaki sanki yılbaşı kukuletasıymış gibi sırıtanlar sizi yanıtmasın, kafamızdaki çuvaldan rahatsızız... Çankaya’ya geldiniz, anladığımız lisandan “meraba asker” dediniz... Sizin o “merhaba” dediğiniz koçlarımızı, ağaç kovuğunda bulmadık biz... Afganistan’a girerken bize mi sordunuz? Naısl girdiyseniz öyle çıkın... Kuzey Irak’ta perdenin arkasına geçip, çubuklara taktığınız Hacivat ile Karagöz’ü oynatırken düşünecektiniz... 11 Eylül’ü unutmadık, sizi anlıyoruz. Ama 12 Eylül’ü de unutmadık... Velhasıl buralar bizim. ‘Annan güzel mi’ demiştik. BM’nin başındaki Koreli’ye de söyleyin, Kıbrıs’tan çıkmaya niyetimiz yok. Diaspora oylarından beslenen artist Arnold’un rollerine kanmayın. Ben hediye edeyim. Nubar Terziyan DVD’si seyredin!
* Yılmaz Özdil / Hürriyet



++++++


Balon haberler
Ne istiyor ABD? Irak’taki Kürt liderlerle anlaşmamızı... Kuzey Irak Kürtlerini himayeye almamızı... Ermenistan sınırını ve Ruhban Okulu’nu açmamızı... Afganistan’a destek vermemizi... vs...Bunların tümü ABD’nin çıkarına ilişkin konulardır.. Ama basınımız bu durumu da kuşkusuz lehimize şişirecek, zafere dönüştürecektir.
* Melih Aşık / Milliyet



++++++


Yeminlerini çiğnediler
TBMM’nde Obama yüzümüze karşı ne dedi biliyoru musunuz? Ey Türkler, siz Ermenileri soykırıma uğratan suçlu bir milletsiniz. Ermeni sınırını derhal açın!
Obama Türkiye Türkleri ile dünya Türklerini birbirine düşman ediyor. Peki bu istekler karşısında TBMM ne dedi?
Obama’yı alkışladılar. Böylece ettikleri yemini çiğnemiş oldular.
* Rıza Zelyut / Güneş


++++++


Öpülmekten hoşlandılar
ABD Başkanı Obama, Meclis konuşmasını bitirip de Tayyip Erdoğan’la öpüşünce AKP milletvekillerinden bir alkış koptu. Başbakanımızın ABD Başkanı ile öpüşmesi alkışlanacak kadar güzel bir olay mı? AKP kurmayları ısrarla Amerikan yönetiminin AKP iktidarının arkasında olduğunu vurgulamaya çalışıyor. İşte bu nedenle Obama, Erdoğan’ı öpünce milletvekilleri de “Başkan bizi destekliyor daha iyi kanıt olur mu?” diye düşündüler herhalde.
* Can Ataklı / Vatan


++++++


TRT YÖNETİMİNİN “YALANCILIKLA” SUÇLADIĞI MUTLU:
Dönen dolapları yazmaktan vazgeçmeyeceğim
TRT yönetimi beni dört konuda yalancılıkla suçluyor. Sırayla gidelim:
1) 900 kişinin emekli edildiğini yazmam yalanmış! Emekli olanların sayısı çok daha azmış.
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, 27 Ocak 2009’da Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. Bakan Aydın, 11 Şubat 2009 tarihli yanıtında, TRT Kanunu’nda değişiklikten sonra 994 kişinin emekli olduğunu bildirdi.
2) “1400 kişi işe alındı” bilgisi yalanmış... İbrahim Şahin’e, TRT Genel Müdürü olduğu 23 Kasım 2007’de 15 bin 059 sicil numarası verildi. 1 Nisan 2009 tarihinde kuruma alınan en son personelin sicil numarası ise 16 bin 301... Şahin’den sonra 1242 kişi “kadroya” alınmış.1242’ye dışarıdan program yapan yandaş medyanın yüzlerini de ekleyin, sayıyı kendiniz bulun!
3) TRT’ye alınanların Zaman, Aksiyon, Cihan Haber Ajansı ve STV kadrolarından geldiğini yazmışım. Bu da yalanmış! Bu kurumlardan sadece 14 kişi alınmış. Bu, tamamen TRT yönetiminin konuyu çarpıtmak için sığındığı bir yorum farkı! Ben işe alımlarda tarikatçı kadrolaşmayı vurgulamak için o kurumları örnek olarak vermiştim Kaldı ki sadece haber dairesine yapılan transferler bile TRT’nin iddia ettiği gibi 14 değil, tam 26 kişi...
4) TRT’nin gideri de artmamış, bu da yalanmış! Buna sadece gülerim. Haydi o zaman, ne kadar “tasarruf” ettiğiniz açıklayın da görelim...
“Yalancılıkla” suçlayarak mesleki onuruma saldırmaları, TRT’de dönen dolapları yazmamı engelleyemeyecek!
* Mustafa Mutlu / Vatan



++++++



MİNİ YORUM
Esaslı çocuk ezana da hassas
Dünkü gazetele manşetlerinin şokunu atlatmaya çalıştığım dakikalarda, Obama Tophane-i Amire’de ‘seçilmiş’ üniversitelilerle söyleşiyordu. ABD ve AB’nin Türkiye ofisi gibi çalışan kimi vakıf üniversitelerinin öğrencilerinin soruları da, liboş hocalarının yazılarını aratmadı. Baştan sona izleyemedim. Tahmin ederim, en sert soru, postaldan ziyade, converse tadında olmuştur. Oysa Obama gibi bir “devrimci”ye Beyazıt Kampüsü yakışırdı. Bu arada yarınki manşetler de Tophane’den çıkacak belli: Obama’nın ezan hassasiyeti...
Sanki Bağdat’ta devrilen cami minarelerinde şeytan ayetleri okunuyordu...
Kaynak:yenicaggazetesi.com.tr