31 Tem 2007

Milli Egitim Bakani’na acik mektup



Milli Eğitim Bakanı’na açık mektup

31.07.2007

KUBİLAY ÇELİK
kubilayc@gmail.com


Bir ülkede en büyük zaaf otorite boşluğudur. Bakanlar her ne kadar; “Yeni hükümet kuruluncaya kadar görevimizin başındayız” deseler de, mutlaka “otorite boşluğu”nu fırsat bilenler çıkıyor.
Bu tür fırsatçılar; asıl yapılması gerekenleri değil de, kendi kurallarını uygulamaktan çekinmezler.

Transparent Language

Bunun en canlı örneğini şu sıralarda Milli Eğitim’de görüyoruz.
Malumunuz dönem, “Kayıt Dönemi...”
*
Maddi gücü olanlar çocuklarını özel okullara çoktan yazdırdı.
Olmayanlar ise; en yakınındaki “Devlet Okulu”na çocuklarının kayıtlarını yaptırmak için büyük uğraşı veriyor.
Oysa; kurallar tıkır tıkır işlese, bunlara hiç gerek kalmaz.
Velilerden e-mailimize gelen yağmur gibi şikâyetlere bakılırsa, birçokları çocuklarını okullara yazdırmakta güçlük çekiyor.
Çünkü devlet okullarının bazı müdürleri; otorite boşluğundan yararlanıp, istediği gibi at oynatıyor .
Bazı devlet okullarında, neredeyse özel okulların fiyatına ulaşan ve adın “bağış” denen, milyarlarca lira paralar alınıyor veya isteniyor.
Veremeyenlere de “Başka kapıya” deniyor.
Oysa yasalara göre mecburi eğitim 8 yıl.
Yani her Türk vatandaşı çocuğunu 8 yıl okutmak zorunda.
Ama bu şartlarda okutmak ne mümkün...
*
AKP 2. dönem iktidar oldu.
Kendilerine ve memlekete hayırlı, uğurlu olsun.
Velilerden aldığım şikâyetlere göre; kendilerini AKP’li olarak gören veya etrafa öyle gösteren bazı okul müdürleri, partilerinin iktidar oluşunun verdiği zafer sarhoşluğu veya şımarıklıkla böylesine astronomik rakamlar istiyormuş.
Herhalde bu tür okul müdürlerinde; “Memlekette otorite boşluğu var. Yeni Milli Eğetim Bakanı, koltuğuna oturup, etrafı tanıyıncaya kadar bizim kayıt dönemi de biter ve biz de alacağımızı almış oluruz” düşüncesi hakim.
*
Sayın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik; veliler adına rica ediyorum. Özellikle İstanbul’daki bazı devlet okullarında “bağış” adı altında müthiş bir soygun yapılıyor.
“Hangi okul?” diye sormayın. Çünkü birçok devlet okulu, az ya da çok bağış istiyor.
Velilerden gelen şikâyetler artınca, bir-iki okul müdürüyle telefon görüşmesi yaptım.
Bana söylenen şu: “Yetkililer basın kanalıyla, velilerden bağış alınmayacak” diyor. “Ama kapalı kapılar ardında da bize, almaya devam edin” deniyor.
Sayın Hüseyin Çelik; ben, veliler adına bir elçilik yapıyorum. Durum bundan ibaret.
Gerisi size kalmış...



Fransa’da neler oluyor?
Çok değil; bundan birkaç ay öncesine kadar Fransa’nın en güçlü adamı olan Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile Başbakan Dominique de Villepin, şimdilerde ülkelerinde adeta “tu-kaka...”
Villepin; Fransa’da “Clearstream” diye anılan bir skandal kapsamında sorgulanıyor.
Dahası; mahkeme kendisine, -davanın sağlıklı yürümesi açısından- eski cumhurbaşkanı Chirac ile görüşme yasağı getirdi.
Mahkeme kaynakları, dava dosyasında; “eski cumhurbaşkanı Chirac ve başbakan Villepin’in, Sarkozy’yi alaşağı edebilmek için sahte bir belge yaratarak, dönemin İçişleri Bakanı Sarkozy’nin rüşvet aldığını göstermek istediğini” kanıtlayan belgeler olduğu söyledi.
*
Villepin, hakkındaki 26 dosya uzunluğundaki suçlamaları okumadan sorulara yanıt vermeyeceğini belirtti.
Fakat, Fransa’nın önümüzdeki aylarda eski başbakanı hapse bile sokabilecek bir soruşturmaya gebe olduğu da söyleniyor.
Dava eski Cumhurbaşkanı Chirac’ı da yakından ilgilendiriyor.
Savcılara ifade veren Chirac’ın mahkemeye çıkabileceği belirtiliyor.
Ancak; Chirac suçun işlendiği dönemde Cumhurbaşkanı olduğunu belirterek, dokunulmazlığa sığınıyor.
*


Söylenen o ki; Chirac ile Sarkozy’nin arası hiçbir zaman iyi olmadı.
Çünkü Sarkozy; Chirac’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında, onun rakibini desteklemişti.
Kendisini siyaset sahnesinden silmek isteyen Chirac’a inat, Sarkozy bir de onun kızıyla ilişkiye girmişti.
Chirac bunu hiç affetmedi ve Villepin’i de kullanarak, Sarkozy’yi yok etmek için sahte belgeler düzenletti.
İşte size; iktidar hırsının nelere muktedir olduğunu gösteren en canlı örnek...


Uday’ın kulakları çınlasın
Hafta sonu yapılan futbol maçında Irak Milli Takımı’nın “Asya Kupası”nı kazanması, beni yakın geçmişe götürdü.
Ve ülkenin o zamanki lideri Saddam’ın oğlu Uday’ın sadistliklerini hatırladık.
Saddam Hüseyin Irak’ın başındayken, en çok küçük oğlu Uday’dan çekti.
Evinde aslan besleyen, canı sıkılınca kızdığı kişileri bu vahşi hayvanlara yem ettiği söylenirdi.
Gözüne kestirdiği kadınlara; evli ya da bekâr olduğuna bakmadan, zorla sahip olurdu.
Sadist ve sapık zihniyetin en büyük temsilcisi olan Uday’ın merakları arasında futbol da vardı. Irak futbolunun patronluğunu yapan Uday; mağlubiyet halinde futbolculara olmadık işkenceler yapar ve yaptırırdı.
Saçlarını kazıtmaktan tutun da, çivili fıçıların arasında sıkıştırmak, betondan yapılmış futbol topuyla oynatmak, Uday’ın işkence metodları arasındaydı.
O yüzden en iyi futbolcular Irak’tan kaçıp, komşu ülkelerde futbol oynardı.
*

Irak, ABD ile savaştı, Saddam devrildi, ülkede iç savaş devam ediyor.
Her gün onlarca kişinin öldüğü Irak; “Futbol Fiestası” yüzünden, bombalara bir gün ara verdi.
Normal günlerde birbirine kurşun sıkanlar, şampiyonluğun yüzü hürmetine, sarmaş dolaş oldu.
Iraklı askerler, polisler ve direnişçiler bir elinde silah, diğerinde bayrak ülkede tur attı.
Find Email Addresses

*
Iraklı futbolculara; hükümet tarafından 10’ar bin dolar şampiyonluk primi verilecek.
Ancak futbolcuların bu paraları nasıl alacakları meçhul.
Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, çoğu ülkede yaşamıyor.
Irak’ta devam eden iç savaş ve öldürülme korkusu yüzünden de ne zaman dönecekleri meçhul...
Eminim ki; Iraklı futbolcular şampiyon oldukları zaman, geçmişte sadist Uday’ın yaptıklarını bir kez daha hatırlamışlardır.