GÜNGÖR Uras, okuldan hocamızdı. İletişim Fakültesindeki Türkçe-Sosyal beyinli bizlere o hiçbir zaman yüzünden düşürmediği gülümsemesi ve anlaşılır Türkçesi ile ekonomi anlattı 2 yıl. Ekonominin abc’sine bir parça hakimsek bundan kendisinin ve rahmetli Selçuk Abaç hocanın çok katkısı vardır. Bu nedenledir ki, hocamın her yazısını takip ederim. 23 Ağustos Perşembe günü Türk ekonomisinin içinde bulunduğu durumu ders verir gibi, sokaktaki çocukların dahi anlayabileceği şekilde, ekonomi yönetimindekilerin ve hala ‘istikrara devam’ diyenlerin gözüne sokarcasına öyle bir özetlemiş ki, tadından yenmiyor. İktisatçı Alaattin Aktaş’ın yaptığı hesaplamayı kaba çizgilerle aktarıyor Güngör Hoca köşesinde.
Geçen yıl Temmuz’da Türkiye’ye 1000 dolar getiren bir yabancının öyküsü... 2006 Temmuz’da ülkemizde dolar fiyatı 1.55 YTL. 1000 dolar eşittir 1.550 YTL. Bu parayı bonoya yatıran yabancı, %21.51 faiz elde ederek 1.884 YTL’ye sahip oldu. 1.884 YTL’yi, 1.27’den 2007 Temmuz’unda bozdurdu. Elde ettiği gelir 476 dolar. Yani bir yılda Amerikan dolarına %47.6 faiz aldı. 60 yaşındaki Japon ev kadınlarının parasını Türkiye’de işletip milyonlarca dolar kazandıkları bir ülkeden bahsediyoruz. Uyanık olmamız lazım uyanmamız lazım. Laiklikten başka muhalefet sermayesi olmayan CHP’nin, rejimin sadece 6 oktan ibaret olmadığını, bu ülkedeki hayatın sürdürülebilir kılınmasında ekonominin büyük bir yer işgal ettiğini özümseyerek muhalefet yapması gerektiğini bilmesi lazım. Türkiye’nin, Türk insanının ezici çoğunluğunun bugün itibariyle rejim, İslam, demokrasi ve cumhuriyetle sorunu ve kavgası yoktur. Ama ekmeğini kazanma kavgası, hayatını sürdürme sorunu vardır. Bunları 22 Temmuz’da %47’si AKP’ye oy veren bir ülkenin vatandaşlarına samimi olarak seçimden 1 ay sonra haykırmak geliyor içimden. Gazeteci sorumluluğum bunu gerektiriyor.
Ey %47! Seçiminize saygı duyuyorum. Size ‘göbeğini kaşıyan adam’ muamelesi yapanlardan değilim, olamam. Yaptığınız seçim her ne gerekçeyle olursa olsun maalesef yanlıştır. Gerekçeniz ‘ekonomik istikrar var, istikrara devam’ ise, ne olur şu yukarıdaki 1000 doların 1 yılda bir yabancının eline 1476 dolar olarak nasıl döndüğüne bir kere daha bakın. Aradaki %47 dolar faizi dünyanın hiçbir yerinde yok! Sizi, beni soyuyorlar. Siz ise maalesef 1.27’lik dolar kurunu istikrar sanıyorsunuz. Doların Türk lirası karşısında değer kaybettiğini sanıyorsunuz. Halbuki, dolar bolluğu Türkiye’nin içini boşaltıyor. Halbuki, yüksek faiz verdiğimiz için dolar bize akıyor. Halbuki, gelen para (sıcak para) 2001 yılında olduğu gibi canı sıkılıp gittiği zaman bizi duvara toslatacak. Bunları görmüyor musun? Gelen paranın yatırım, üretim ve istihdama gitmediğini, yabancının Türkiye’ye paradan para kazanmak için geldiğinin farkında değil misin? Duvara çarpacağız ey halkım! Duvara çarpacağız ey %47! Bunları seçimden, seçiminizden 1 ay sonra yazıyorum. Bunları önümüzdeki seçime 5 kala, muhalefet olsun diye kaleme almayı kendime yakıştıramadığım için, testinin kırılmamasını istediğim için yazıyorum. Tekrar başa dönelim. Bir matematik formülle tamamlayalım. 2006 Temmuz’unda 1000 dolar eşittir 1550 YTL. 1550 YTL bir yıl sonra %21.51 faizle 1884 YTL. 1884 YTL 2007 Temmuz’unda eşittir 1476 dolar. Yıllık dolar faizi %47... Ey %47, seni ve dolayısıyla beni bitirecek %47, bu matematikteki korkutucu formülde mevcuttur. Endişem de budur!
Arda Turan’ın ihtiyacı
Galatasaray’lI Arda Turan, Türk futbolunun yıldız adayı. Anlaşılan o ki öyle de kalmaya devam edecek. Çünkü sevgili kardeşimiz, yıldız adaylığından yıldızlığa terfii etmemek için direniyor. Halı sahada top oynamaya, motosiklete binmeye, özel hayatına dikkat etmemeye özen gösteriyor. Ligler tatildeyken, Arda’nın kız arkadaşıyla Bodrum koylarından birinde, yat içinde keyif yaptığı görüntüleri herkes hatırlıyor. Bunun üzerine bir de Koprivnica maçı sonrası yine gecenin bir köründe Sortie’den çıkarken çekilen görüntüleri geldi. İki olayda da Arda’nın davranış suçu yok. İkisinde de izin günlerinde... Halı sahada top oynamak ve motosiklete binmekten daha ‘profesyonel’ işler bunlar. Ancak iki olayda da Arda’nın ‘management’ hatası var. Gazetecilerle kurması gereken ikili ve çoklu ilişkilerdeki başarısızlığı var. Bodrum’daki yatta o naneleri yiyeceksen, bunu iki mil açıkta yapacaksın! Gece kulübünden çıkarken gazetecilerin olabileceğini düşüneceksin, ona göre ya ayık kafayla çıkacaksın, içkiliysen de, (her gece kulübünün kesin vardır) arka kapısından çıkacaksın. Ya da gazeteci kaynayan gece kulübüne gitmeyeceksin! İşte tüm bunlar Arda için bir management problemi. Arda’nın bir hayat koçuna ihtiyacı var. Anlaşılıyor ki, şu an çevresinde bulunanlardan biri olmamalı bu kişi!
Sivas’taki tekel bayileri muhbir mi, taraftar mı? Lİg TV’de Cuma günü yayınlanan Futbol Gündemi programında Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun açıklamalarda bulunuyor. Sivas’taki tüm tekel bayilerini tanıdığını, futbolcuların içki alışverişlerini dakika-dakika takip ettiğini bildiriyor. Küçük bir şehirde sayısı abartılı olmayan tekel bayilerinden futbolcuların alışverişlerini takip etmek zor olmasa gerek. Oyuncuların profesyonel hayatlarına dikkat etme zorunluluğu olduğu kadar, izin zamanlarında özgür yaşama hakları da bulunuyor. Hocalar bu özgürlük/profesyonellik çizgisine saygı duymalı. Bülent Uygun’un iyi niyetinden ve oyuncularını kötü alışkanlıklardan koruma anlayışından zerre şüphe duymamak lazım. Ancak oyuncuların bir Anadolu kentinde sosyal yaşamdan yoksun bir ortamda, en azından haftalık izinlerinde demlenme keyfine limon sıkılmamalı. Sivas’ın tekel bayilerinin yaptığına halk arasında ‘muhbirlik’ denir, taraftarlık değil! |